20 Şubat 2019 Çarşamba

İHVANUL MUSLİMİN VE CİHAD ANLAYIŞININ TAHRİFİ


Mukaddime
Hamd alemlerin rabbi, rahman olan, din gününün sahibi Allah'adır.Şehadet ederim ki Allah'tan başka ibadete layık hak ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O'nun kulu ve rasulüdür.
          Müslümanların bugünkü durumunu inceleyen kimse tehlikeyi anlar. Küfür ve şirk milletleri dışarıdan sünnete karşı saldırırken, içeriden de bid'at ve heva ehli gruplar saldırmaktadır.
          * "Düşünce özgürlüğü",  "tecdid (yenilik)" ve  "modernizm"   adı altında bid'at ve sapık fikirlerin sancakları yükseltilmiştir.
          * "Maslahat",  "tek saf olma"  ve  "söz birliği"  adı altında bid'at ehli ile hidayet ehlinin arasını birleştirme parolaları yükselmiştir.
          * "Vakıayı anlayamadıkları"  gerekçesiyle alimler ve sünnetin taşıyıcıları aşağılanmaktadır.
         * Cihad'a yardım etmedikleri ve Müslümanların saflarını parçaladıkları iddiasiyla selefilerden sakındırılmaktadır.
         * "Laik ve komünistlere karşı savaş  "perdesi altında bid'at ehli öne geçirilmekte, onların konumları yüceltilmekte ve sesleri yükseltilmektedir.
         * "Ümmetin silahlanmaya ve Müslümanları savunmaya muhtaç olduğu"  parolası altında ilim terk edilmekte ve gençler ilimden uzaklaştırılmaktadır.
         * "Sultanların alimleri oldukları"  gerekçesiyle alimlerin meclisleri terk edilmektedir.
         *  Allah'ın rahmet ettikleri dışında gençler,  "vakıayı öğrenmek"  gerekçesiyle Kitap ve Sünnet ilmini terk etmekte, gazete ve dergileri okumakta, batı kaynaklı yayınları takip etmektedirler.
         * "Yenilik"  ve "asrın gereklerini karşılama"   adı altında çözülmelere ve rezilliklere davet edilmektedir.
        * "Kadın hakları"  adı altında kadınlar teberrüc yaparak çıkmakta ve erkeklerle karışmaktadır.(İhtilat)
        *  Bu yüzden asıl ve fer olarak, akide, ibadet ve süluk(gidişat) olarak selefin menhecine tutulan kimseler  "garipler"  haline gelmişlerdir.
         Bu ümmetin ancak öncekilerin ıslah oldukları şeyle ıslah olacağına inanmamız, bizim gücümüz yettiğince birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmemizi gerektirmektedir.
         Bizler fitnelerin çok olduğu ve şer'i ilme önem vermenin az olduğu ber ülkede yaşıyoruz. Çünkü gençlerin çoğu ya cehaletten dolayı ya da şehvetlere uymaktan dolayı dosdoğru yoldan sapmışlardır. Bu yüzden aramızda dini ilimlere dair dersler yapmamız gerekmektedir.
         Bu ilimlerin en önemlisi de akide ve salih selefin menhecinin ilmidir. Akidenin korunması için ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat menhecini bilmek zorunludur.
         Şüphesiz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:  "Kim şu emrimizde ondan  olmayan bir şey çıkarırsa o reddolunur." Müslimin rivayetinde:  "Kim üzerinde emrimiz bulunmayan bir amelde bulunursa o reddolunur"   şeklindedir.
         Hafız İbn Hacer, şerhinde şöyle demiştir:  "Bu hadis İslam'ın esaslarından bir esas ve kaidelerinden bir kaide sayılır. Zira anlamı: kim dinde dinin esaslarının şahitlik etmediği bir yenilik çıkarırsa ona iltifat edilmez demektir."
         Nevevi şöyle demiştir:  "Bu hadis ezberlenmesine özen gösterilmesi, münkerlerin iptal edilmesinde kullanılması ve delil getirilmesinin yaygınlaştırılması gereken hadislerdendir."
          Et-Tarki şöyle demiştir: "Bu hadis dinin delillerinin yarısını ıslah eder."
          Allah Teala şöyle buyurmuştur:    "Kim rabbiyle karşılaşmayı arzu ediyorsa salih amel işlesinve rabbine ibadetinde hiç kimseyi ortak koşmasın."  (Kehf 110)
          İbn Kesir rahimehullah şöyle demiştir:  "Artık kim, Rabbına kavuşmayı arzu ediyorsa"  yani kim, rabbinin sevabına ve uygun karşılığına kavuşmak istiyorsa;  "salih amel işlesin"    Yani Allah'ın şeriatına uygun olan işleri yapsın.  "Ve rabbine ibadette hiç kimseyi ortak koşmasın."   Yalnız ve yalnız Allah'ın rızası gözetilerek yapılan ibadet,  şirk koşulmaksızın yapılan bu ibadettir. Bu ikisi, kabul gören amelin iki temel rüknüdür. İbadet her şeyden evvel Allah'ın rızası için olmalıdır, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şeriatına uygun olmalıdır."
          Buna göre;  iki şart bir araya gelmeden amel kabul edilmez.  Bu şartlar: ihlas ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetine ve şeriatine uygunluktur. Eğer bu ikisinden biri eksik olursa amel kabul edilmez ve sahih olmaz. Amelde ihlas tek başına yeterli değildir. Şeriate de uygun olmak zorundadır. Bu yüzden Müslümanın, bu iki şart yerine gelmeden bir amele girişmemesi gerekir.
          Amelin önemi arttıkça kişi o amele başlamadan önce su iki şartı gerçekleştirmeye ihtiyaç duyar.  Amelin en önemlilerinden birisi de öldürülmelerinde İslam'ın maslahatı olduğu zannedilen kimseleri öldürmek için kendilerini patlatanların yaptığı gibi kişinin hayatının sonu olan,  ruhunu teslim ettiği ameldir.  Kişi böyle bir amele girişmeden önce nefsini, eski ve yeni ilim ehlinin yazdıkları üzere Allah'ın dininde meşru kıldığı şeylere müracaat ile sebat ettirmelidir. Hamasetle veya belli bir baskı altındaki infial ile yahut başkalırının bu ameli süslemesi sebebiyle fırlamamalıdır. Çünkü bu onun sonu olacaktır.  İşi hakkında yakin üzere oluncaya kadar öne atılmamalıdır. Zira bu canını helak ettikten sonra geri dönüş fırsatı olmayan bir iştir.
          Nitekim kişi bir ameli,  kafirlerden intikam almak için doğru görebilir.  Lakin Allah'ın dinine müracaat ettiğinde bu amelin Allah'ın dinine uygun olmadığını görür.
Buna bir örnek verelim: Bazı gençlerin Amerika'dan intikam için Nayrobi ve Daru's-Selam'da
Amerika elçiliklerinde patlatma eylemi yapmaları, kendilerini öldürmeleri ve elçilikte çalışan Amerika'lıları öldürmeleri böyledir. Öldürülenler arasında suçsuz Müslümanlar da olabilmektedir.
Biz burada işledikleri bir suç olmaksızın öldürülen Müslümanlardan bahsetmeyeceğiz.  Ancak elçiliklerde çalışan Amerika'lıların öldürülmesini inceliyeceğiz. Onlar bu ülkelerde Amerika'nın iki ülke arasındaki elçileridirler. Bu elçilerin öldürülmesi caiz midir?
          Cevap: Elçilerin öldürülmesi caiz değildir. Nitekim Ebû Dâvud  (2762) Nesâi Sunenu'l-Kubrâ (8675) ve Ahmed (1/384)  ravileri güvenilir olan bir isnad ile Harise b. Mudrib'den rivayet ediyorlar:
Harise b. Mudrib,  Abdullah (b. Mes'ud) radiyallahu anh'e geldi ve şöyle dedi:
          "Bende hiçbir  Arapa karşı düşmanlık yoktur. Hanife oğullarının mescidine uğradım. Bi de ne göreyim,  hepsi Museyleme'ye inanıyorlar. "Bunun üzerine Abdullah  (b. Mesud) onlara haber  gönderip huzuruna gelmelerini istedi. Kısa bir süre sonra hepsi  (huzuruna)  getirildi.  Abdullah radiyallahu anh, ibnu'n-Nevvaha'dan başka hepsinden tevbe etmelerini istedi ve  İbnu'n-Nevvaha'ya dönerek:
           "Sen Museyleme'nin elçisi olarak geldiğin zaman ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'i sana hitaben:  "Eğer sen elçi olmasaydın boynunu vururdum."  derken işittim. Sen bugün artık elçi değilsin"  dedi ve Karaza b. Ka'b'a,  İbnu'n-Nevvaha'yı öldürmesi için emir verdi.  Karaza da sokakta onun boynunu vurdu. Sonra Abdullah veyahut Karaza:
           "Kim İbnu'n-Nevvaha'yı sokakta ölü olarak görmek istiyorsa gitsin onu sokakta ölü olarak görsün"  dedi. (Abdurrazzak (18708) ve İbn Ebi Şeybe (7/597)  benzerini Buhari ve Muslim'in şartlarına uygun bir isnad ile rivayet etti
           Ebu Ya'la'nın  (5097)  Abdullah b. Mes'ud  radiyallahu anh'den hasen bir isnad ile rivayetinde şu şekildedir:
          "Museyleme, iki kişiyi gönderdi. Bunlardan birisi İbn Ussal b. Hucr idi. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
          "Muhammed'in Allah'ın rasulü olduğuna şahitlik eder misiniz?" dedi. Onlar da:
          "Biz Museyleme'nin  Allah'ın rasulü olduğuna şahitlik ederiz"  dediler. Bunun üzerine Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
          "Allah'a ve rasulüne iman ettim.  Şayet elçileri öldürecek olsaydım ikinizi öldürürdüm."
          İbn Mes'ud radıyallahu anh Kufede iken İbn Ussal ile beraber onun akrabası olan birisi getirildi. İbn Mes'ud radıyallahu anh onun öldürülmesini emretti. Cemaate dedi ki:
          "Bunu neden öldürüyorum biliyor musunuz?  Onlar:
          "Bilmiyoruz"  dediler. Dedi ki:  "Çünkü Museyleme bunu İbn Ussal b. Hucr ile birlikte elçi olarak göndermişti.  Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
          "Muhammed'in Allah'ın rasulü olduğuna şahitlik eder misin?" dedi.  O İkisi: "Museyleme'nin Allah'ın  rasulü olduğuna şahitlik ederiz"  dediler. Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
          "Allah'a ve rasulüne iman ettim.  Şayet elçileri öldürecek olsaydım ikinizi öldürürdüm." İbn Mes'ud radıyallahu anh dedi ki.
          "İşte öldürdüğüm adam budur."  Ebu Vail dedi ki:  "Adam o gün kafir idi."
          Buradan anlaşılıyor ki, topluluklar, devletler ve cemaatler arasında haberleşme yahut ihtiyaç için gönderilen elçilerin öldürülmeleri caiz değildir.
          Elçiliklerde çalışanların görevleri bundan başka bir şey midir?
          Geçen açıklamalardan,  elçilerin ve onların yardımcılarının öldürülmesinin caiz olmadığını çıkarırız. Nayrobi ve Daru's-Selam'daki Amerika elçiliklerinde yapılan patlatma eylemlerinde maksatları bu elçileri öldürmek olduğuna göre, bu işte onlarla bir ilgisi olmayan,  hatta aralarında Müslümanların da bulunduğu başka kimselerin öldürülmeleri nasıl olur?
          Bu iş,  bu ameli yapan kimsenin meşru olmayan bir sebepten ötürü kendisini öldürmesini gerektirmektedir. Hâlbuki bunu yapanlar Allah yolunda şehit olmaya gittiklerini zannetmektedirler.
Onları bu duruma getiren şey ilimsiz olarak fırlamaları ve ilim ehline müracaat etmemeleridir.
          Sonra cihad ile ona benzetilen şeyi ayırmak,  sahih cihad ile başkalarını ortaya koymak için cihad ile kendi canını tehlikeye atmak arasındaki farkın bilinmesi,  bundan sonra da cihadın meşru olabilmesi için cihadın başında Müslümanların düşmanlara karşı koymaya güç yetirebilir olmaları gerekir.
          Allah yolunda cihada nispet ederek bazı işleri yapıyorlar ki,  mitingler de bunlardandır. Yine bazıları, hâkim yönetimlerle  oy kullanmak yoluyla yetki hususunda çekişmeyi cihad diye nitelemektedir. Yine Tebliğ Cemaati de davete çıkışlarını cihad olarak nitelerler. Bahsi geçen ameller Allah yolunda cihada dâhil değildir. Onlarda bizden daha fazla çalışma, bağış severlik ve ihlas bulunabilir. Lakin ihlas başka bir şey, amelin sahih olması başka bir şeydir. Amelin sahih ve makbul olabilmesi için her iki şartın bir araya gelmesi zorunludur. Bu şartlar:  Şeriate uygunluk ve Allah Azze ve Celle için ihlastır.
          Bu açıklamadaki amacım şudur:  Samimi gençlerin sahih/doğru yola yönlendirilmeleri ki bu faydalı ilmin talep edilmesi, onunla amel edilmesi ve Salih Selefin yoluna göre Allah'a davet edilmesidir.
          el-Elbâni rahimehullah meseleyi iki yüce esas ile açıklamıştır:  "Tasfiye ve terbiye". Uzun da sürse bu yolda yürümeye ihtiyacımız vardır. Zira bizler bu hususta yapıcılarız, yıkıcılar değiliz.

          Ama sonucu almakta acele edenler, her bir şey yapmaya kalktıklarında yıkarlar. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
          "Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi,  aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın."  (Nahl 92)
          Şair ne güzel söylemiş:
          Arkadaşım yolun ötede olduğunu görünce ağladı
          Ve ben Kaysere katılacağımızdan emin oldum
          Ona dedim ki; Gözlerin ağlamasın zira;
          Ya kral oluruz ya da mazur olarak ölürüz.
          Eskiden şöyle denilirmiş: "Kim bir şeye vaktinden önce acele ederse, sonucu mahrumiyet olur."
          Habbab b. El-Eret radıyallahu anh'den: "Biz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Kâbe'nin gölgesinde hırkasına dayanmış halde iken durumumuzu şikâyet ettik ve:
          "Bizim için destek istemeyecek misin? Bizim için Allah'a dua etmeyecek misin" dedik. Şöyle buyurdu:
          "Sizden öncekilerden birisi için yerde bir kuyu kazılır, ona atılır, testere getirilir, başı üzerine konur ve ikiye ayrılırdı. Bu onu dininden döndürmezdi. Demir taraklarlaetleri kemiklerinden veya sinirlerinden sıyrılır da bu onu dininden döndürmezdi. Allah'a yemin olsun O bu işi tamama erdirecek, hatta San'a'dan bir binekli kişi Hadramut'a kadar gidecek de sadece Allah'tan veya sürüsüne saldıracak olan kurttan korkacaktır. Lakin sizler acele ediyorsunuz."  Buhari(3612)
          Ümmetin cihad anlayışını tahrif eden hareketlerin başında İhvanu'l-Muslimin hareketi gelmektedir. Bu sebeple bu hareketin başlangıç ve netice bakımından zararlı fikirlerine burda değinilinecektir.
          Allah Azze ve Celle'den bizi ve Müslüman kardeşlerimizi doğru yola hideyet etmesini, bu çalışmamı kendi kerim veçhi için halis kılmasını dilerim. Şüphesiz O her şeye güç yetirendir. Duamız sonu, âlemlerin rabbi olan Allah'a hamd etmektir.
EBÛ MUÂZ EL-ÇUBUKÂBÂDİ'in risalesinden alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İHVAN'UL MUSLİMİN'İN KURUCUSU HASEN el-BENNA:

          a- Hasen el-Benna rahimehullah Hassafiye tarikatine bağlı bir sufi idi. O tarikatin ayinlerine ve virdlerine devam ederdi.      ...